Category: Loving Wives Stories

Anadolu'lu Misafir

by mofilius©

Tarık cep telefonundan aradığında Gül Bahçeşehir'deki Migros'da alış-veriş yapıyordu. Her zamanki gibi sakindi kocasının sesi.

"Akşama misafirimiz var sevgilim..." demişti Tarık.

Yaklaşıl 6 aylık evliydiler. Tarık, babasının Sirkeci'deki işini devralmıştı. Altın Han'ın alt katındaki büyük bir tuhafiye toptancısı dükkanıydı bu. Türkiye'nin en büyük üreticisi konumundaki bir şirketin mallarını, Anadolu'dan gelen esnafa satıyordu.

Aslına bakılacak olursa, kocasının anladığı bir iş değildi bu. Üstelik ne Gül'ün ne de kocasının tipi, iş yaptığı adamlara uygun değildi. Tarık; uçuk denecek kadar modern, tanıştıklarında barlardan, diskolardan çıkmayan, simsiyah saçları omuzlarına kadar uzun biriydi. Gül de, İzmir'de doğup büyümüş ve kelimenin tam anlamıyla özgür ve iyice frapan biri olmuştu ömrü boyunca. Müşteriler ise Anadolu'nun genelde küçük kasabalarında dükkanları olan, kurnaz ama yarı cahil, kaba-saba adamlardı.

Dükkanı devraldıktan birkaç ay sonra, Tarık'ta ilginç bir değişiklik başlamıştı. İlk değişen giyim tarzı olmuştu. Her zaman giydiği jean'lerin yerini takım elbiseler almıştı önce. Hemen peşinden de saçlarını kestirmişti. Hatta konuşma biçimde, kullandığı kelimelerde bile değişiklikler fark ediliyordu. Gül tüm bunların nedenini merak ettiğinde ise;

"İş yaptığım heriflerden çok farklı olmamam gerekiyor. Yoksa başkalarından mal alıyorlar. Biliyorsun, bu iş, iyi bir iş. Tabii eğer doğru düzgün yaparsan..." demişti.

Gül kocasının bir de tespih edindiğini fark ettiğinde gerçi biraz bozulmuştu ama, bir taraftan da onun doğru söylediğini biliyordu. Gerçekten de iyi bir işti yaptığı. Kayınpederi yıllarca yapmış ve çok para kazanmıştı. Oturdukları evi de, düğün hediyesi olarak o almıştı zaten.

Şimdi para kazanma sırası kocasındaydı.

Dikkatini tekrar telefonda konuşmakta olan kocasına verdi Gül.

"Çorum'un Sungurlu kazasından biri..." diye tanımladı misafiri Tarık, "Çok büyük bir parti satmak üzereyim ona sevgilim... O bakımdan mutlaka etkilemek istiyorum... Her şey çok güzel ve görkemli olmalı... Yemekler de, sen de..."

Aslında bu hiç hoşuna gitmemişti Gül'ün.

Nerede olduğunu bile bilmediği bir yerden gelme birini evinde ağırlamak fikri, doğrusu hiç de çekici değildi. Tarık daha önceleri de müşterilerini ağırlamıştı birkaç kere ama, hep onlara dışarıda yemek yedirmiş ve sonra da pavyona filan götürmüştü. Ama şimdi değişik bir şey uygulamaya çalışıyordu.

"Ne olursa olsun kocama destek vermem lazım..." diye düşündü sonra da, "Madem benim üstüme bu iş düşüyor, katlanırım..."

Yemeklerin hazırlanması işi, doğaldır ki her gün gelen hizmetçiye düşmüştü tabii. Bu arada Gül kocasını aramış ve yemeğin rakı ağırlıklı olacağını öğrenmiş, hazırlananlar da ona uygun biçimde hazırlanmıştı tabii. Ona düşen de yalnızca kendini hazırlamak olmuştu.

Giyinmek, Gül için her zaman en kolay ve çabuk işlerden biri olmuştu zaten. Genelde o kadar az şey giyiyordu ki üstüne, hazırlanmak zaman almıyordu tabii. Bugün de öbürlerinden farklı olmamıştı işte. Zaten istese de olamazdı, çünkü gardırobunda yalnızca her zamanki o hafif teşhirci tarzına uyacak şeyler vardı. Bu sefer seçtikleri; beyaz, adeta eteği kesilmiş bir atlet fanilasına benzeyen yarım bir bluz ve uçuk mor renkli penye bir etek olmuştu. Elindekileri çıplak vücudunun üstüne geçirip, kendine bakmak için aynaya yürümüştü. Külot ve sutyen gibi şeylerden, oldum olası nefret ederdi Gül.

Doğrusu, kocasının istediği gibi güzel olmuştu. Kolları, omuzları ve memelerinin biraz altından itibaren, hafifçe düşük belli eteğinin başladığı yere kadar karnı çıplaktı. Biraz küçük, ama kütür kütür ve yusyuvarlak memeleri, bluzun incecik penye kumaşının altından iyice belli oluyordu. Göbeğinin altından başlayan etek ise kalçalarının biraz altında bitecek kadar kısaydı. Ama bol olduğu için, vücuduna yapışmamıştı. Buna karşılık dönüp kendine bir de arkadan baktığında, yusyuvarlak kalçalarının arasındaki yarığın hafifçe belli olduğu görebilmişti.

"Biraz fazla mı oldu acaba, Allah'ın Anadolulu ayısı için?" diye bir an düşündü ama, sonra boş vermeye karar verdi.

Neye kendini sıkıntıya sokup farklı bir şeyler giyecekti ki?

Üstelik kocasının böyle giyinmesinden hoşlandığını da biliyordu zaten. Gerçi aralarında bu konuyu hiç konuşmamışlardı ama, Gül bundan emindi. Başkalarının karısına bakmasından, arzulamasından tahrik bile oluyordu Tarık. Sonra baş başa kaldıklarındaki davranışları, Gül'ün böyle düşünmesine neden oluyordu.

Ayaklarına; bilekten bağlı, sadece birkaç ince banttan ibaret olan ve alabildiğine yüksek topuklu uçuk eflatun dekolte ayakkabılarını geçirip bir daha bakmıştı kendine. Upuzun bacaklarının o baş döndürücü güzelliği, şimdi daha da göze batar hale gelmişti.

"Şimdi tamam oldu..." diye düşündü ve hazırlıkları kontrol etmek için aşağıya mutfağa inmek üzere merdivenlere yürüdü.

Çözemediği bir tek konu kalmıştı aklında. Tarık, genelde rakı içmeyi kaldıramazdı. O nedenle, hep şarabı tercih ederlerdi, canları içmek istediğinde. Gül de rakı içince azgınlaşıyordu genelde. Tabii Tarık da biliyordu bunu. Bu akşam ise rakı içilecekti ve Gül, kocasının ne olacağını merak ediyordu doğrusu.

Önce gidip kadının hazırladığı yemek masasını kontrol etmesi gerekiyordu. Gerçi geniş bir bahçeleri vardı ama, başkalarının gözünden uzak olmak gerektiğine inandığı için, masaya içeride, yemek odasında kurdurmuştu. Doğrusu komşularının evlerinde bir ayıyı ağırladıklarını görmemelerini tercih etmişti. Yemekten önce ve sonra hep birlikte oturmaları için de, bahçeye açılan alt salonu düşünmüştü. Sonunda da, her şeyin hazır olduğuna karar verip beklemeye başladı ama bir süre sonra da sıkılıp, yeniden üst kata çıktı.

Kocasının sesini duyduğunda televizyon seyrediyordu. İşte gelmişlerdi. Merdivenlere doğru yürüyüp aşağıya inmeye başladığında, yalnızca bu işin fazla uzamadan bitmesini diliyordu.

Kocasıyla birlikte merdivenin alt başında beklemek olan adamı ilk gördüğü anda da, iki şeyin birden farkına vardı Gül. Bunlardan birincisi, adamın beklediğinin de ötesinde tam bir ayı olmasıydı. Boyu iyice uzundu ve kocasının tepesinden bakıyordu. Şişman değildi ama, tam kapı gibi biriydi. Simsiyah saçları, kalın bir bıyığı, üzerindeki çiçekli gömleğin örtemediği kollarıyla açık düğmelerinin meydanda bıraktığı göğsünü kaplayan simsiyah kıvırcık kılları ile tam bir ayıydı işte. Farkına vardığı ikinci şey ise adamın onu ilk gördüğü anda adeta donması ve kapkara gözlerinin üzerinde kilitlenmesi olmuştu.

O yukarıda, Tarık'la adam aşağıdaki oldukları için, bacaklarının kalçalarına kadar görüyor olmaları gerekiyordu her haloe. Gerçi biran için tereddüt etti ama, sonra kocasının yüzündeki gülümsemeyi görünce, boş verip aşağı inmeyi sürdürdü.

"Seyret bakalım ayı..." diye düşündü bu arada da, "Eminim böylesini hiç görmemişsindir şimdiye kadar..."

Kocası onları tanıştırdığında da adama elini uzattı ve kendi küçücük elinin onun pir pençe gibi elinin kıllı parmakları arasında adeta kaybolduğunu görerek, ne olduğunu o anda tam anlayamadığı bir biçimde, içinin tuhaf olduğunu hissetti. Yemekten önce biraz oturabilmek için önlerine düşüp onları koltuklara doğru götürürken;

"Tanrım... Tam bir hayvan gibi... Yabani bir hayvan gibi..." diye düşünüyor ve içindeki o şaşırtıcı tuhaflık duygusunun, daha da arttığını farkediyordu.

Ne olduğunu tam anlayabilmesi, ancak salonda, adamın tam karşısındaki koltukta bir süre oturduktan sonra mümkün oldu. Tanrım; görüntüsüyle, bakışlarıyla, konuşması ve tavırlarıyla, onu tahrik ediyordu adam. Kapkara gözleri alev alev yanarak, tepeden tırnağa, bal rengi saçlarından, ojeli ayak parmaklarına kadar her yerinde dolaşıyor ve onu tahrik ediyordu. O hayvansı haliydi belki de onu tahrik eden. Hatta ona hitap ederken "Gul Hanım" demesi bile, tahrik edici geliyordu.

Arada göz ucuyla kocasına bakmış ve onun ya durumun farkında olmadığını, ya da farkında olup bundan hoşlandığını anlamıştı. Farkında olduğu bir şey daha vardı ki, o da giderek daha rahat, daha sere serpe oturmaya ve böylece adamın gözlerinin önüne daha da güzel manzaralar sermeye başlamış olduğuydu.

Yemeğe geçmek için ayağa kalktıklarında ise müthiş bir şeyin farkına vardı Gül. Adamın siki, fark edilir bir biçimde kalkmış ve pantolonun önünü kabartmıştı. Bu da Gül'ün biraz daha tahrik olmasına neden oldu. Yine öne geçmişti vekalçalarını çalkalaya çalkalaya yürürken içinden;

"Bu gece yaşadın kocacım..." diye düşünüyordu, "Ateşimi söndürene kadar ben de senin pestilini çıkarırım her halde..."

Yemek, ilk başlarda sakin geçti Gül için. Ama rakının etkisini hissetmeye ve bundan kaynaklanarak azgınlaşmaya başladığında iş biraz değişti. Adam zaten gözlerini, aralarındaki masa nedeniyle o için an görebileceği tek yeri olan memelerinden ayırmamıştı asla. Haksız da sayılmazdı tabii. Tahrik oldukça meme başları şişmiş, incecik kumaşın altından birer düğme gibi belli olmaya başlamıştı. Gül de sürekli adamın gözlerinin içine bakmaya başlamıştı artık. Tarık ise iki kadeh rakıyı peşpeşe devirmişti ve dili hafifçe peltekleşmeye yüz tutmuş durumdaydı.

Gül bir taraftan da, içinden gelen dayanılmaz bir merakın etkisini hissetmekteydi. Adam o kadar kıllıydı ki, sakallarının nerede bittiği ve göğüs kıllarının nerede başladığı bile belli olmuyordu. Birden bunu son derece çekici bulmaya başlamıştı. Merak ettiği ise herifin vücudunun göremediği kısımlarının da kıllı kaplı olup olmadığıydı. Tanrım, bunu düşünmek bile tahrik ediyordu onu.

Yemek boyunca devam eden bu gerilim, sofradan kalkıp tekrar salona geçtiklerinde, daha da artmaya başlamıştı. Bunun nedeni de, adamla Gül'ün arasında artık bir masa olmaması ve serbest görüşü hiç bir şeyin engellememesiydi. Ellerinde masadan kalkmadan hemen önce tekrar doldurulmuş rakı bardakları, bir üçgen biçiminde oturmuşlardı. Adamla Tarık tek koltuklara, Gül de adamın tam karşısına düşen geniş üçlü kanepeye.

Kelimenin tam anlamıyla sere serpe oturduğunun farkındaydı. Eteği iyice sıyrılmış, bacakları tüm güzelliğiyle herifin gözlerinin önüne serilmişti. Gerçi arada bir, artık iyiden iyiye kafayı bulmuş olan kocasına da bakıyordu ama, aslında tüm dikkatini tam karşısında oturmakta olan kıllı yaratığa vermişti Gül. O kapkara gözlerin bacaklarını didik didik ettiğini hissediyor ve bundan inanılmaz bir zevk almakta olduğunu farkederek şaşırıyordu. Tanrım, herifin bakışları, değdiği yeri yakıyordu sanki.

Bu da, Gül'ün giderek daha çok tahrik olmasına ve elinde bile olmadan herife daha çok göstermesine neden olmaktaydı. Kendini garip bir fasit daireye kapılmış gibi hissediyordu. Sonunda arkasına iyice yaslanarak oturmaya başlamıştı. Biraz aralık duran bacakları sürekli hareket halindeydiler ve hafif hafif açılıp kapanıyorlardı.

"Oh tanrım... Neredeyse amımı gösteriyorum herife..." diye düşündü.

İşin ilginci, aslında yapmak istediğinin bu olduğunun da farkında olmasıydı. Bu ayıya amını göstermek, onu iyice tahrik edip çıldırtmak istiyordu.

Sonra tekrar kocasına baktı. Tarık iyice kafayı bulmuştu. Konuşurken iyice zorlanmaya başlamıştı ama bir süre sonra yine topanlanmayı başarıyordu. Kendi de bayağı hoş olmuştu bu arada. Ve her zamanki gibi, alkol iyice azgınlaşmasına neden olmuştu tabii. Rakının adamın üstündeki etkisini ise tam anlayamıyordu Gül. Sanki hiç içki içmemiş gibi bir hali vardı. Öylesine değişmemişti yani. Değişen tek yeri, artık pantolonun önündeki giderek daha da büyüyen kocaman kabarıklıktı.

O kabarıklığı, daha doğrusu kabarıklığın nedeni olan siki düşününce, içinin daha da şiddetle tutuştuğunu hissediyordu Gül. Tanrım, bu ayıyla oynamak istiyordu. Onu daha çok, daha çok tahrik etmek istiyordu.

Birden kocasının sesiyle kendine geldi. Zor anlaşılır bir dille konuşarak, biraz daha rakı istiyordu Tarık.

"Nerene içeceksin sevgili kocacığım..?" diye düşündü Gül.

Ama yine de kalkmak için doğruldu ve bu arada da, bacaklarını iyice aralandı. Gözleri adamın gözlerindeydi, onunkiler de Gül'ün kasıklarında tabii. Sonunda amacına ulaştığını ve ona amını göstermeyi başardığını, adamın gözlerinin birden hafifçe açılmasıyla anladı Gül.

Gidip kocasının bardağını almış ve köşedeki içki sehpasının önüne yürüyüp, rakı doldurdu. Amının yandığını ve inanılmaz sulanıp vıcık vıcık bir hale geldiğini hissediyordu. İnanılmaz büyüklükte bir sikilme isteği kaplamıştı içini. Elindeki dolu bardakla kocasına doğru yürürken, amının sularının bacaklarına akmaya başladığını farkedip bu nedenle daha da çok tahrik olduğu hissetti. O andaki tek istediği en olmayacak şeydi. Kocasının sikini dışarı çıkarmak ve onun üstüne oturmak istiyordu ama buna imkan yoktu. Tarık elbette ki, adamın önünde buna izin vermezdi.

Birden adamın rakı bardağının da boşalmış olduğunu fark etti. Onu da doldurmak için adama doğru yürüdü. Adam elindeki bardağı ona verirken de, parmakları birbirine değdi bir an. O kalın ve kıllı parmakların kendi incecik parmaklarına teması, Gül'ü adeta çıldırtmıştı birden. Tüm vücudu, bu temasla hafifçe sarsılmış ve adam da bunu farketmişti tabii. Aynı şeyi, dolu bardağı adama geri verirken de yaşadı Gül.

Gidip tekrar adamın karşına oturduğunda adeta trans halindeydi. Neredeyse hareketlerini kontrol edemez bir durumdaydı. Bacakları durmadan hareket halindeydiler. Bacak bacak üstüne atıyor, bazen düz oturup dizlerini iyice aralıyor, zaman zaman bacaklarını toplayıp kanepenin üstüne çekiyor, sonra tekrar indiriyordu. Garip bir şekilde, adama gösterdikçe daha çok tahrik oluyor, tahrik oldukça daha çok gösteriyordu. Kocasını tümüyle devre dışı bırakmıştı kafasının içinde. Zaten onun da olup bitenleri kavrayabilecek pek hali yokmuş gibiydi.

Tarık durumu fark etse ne yapardı acaba? Güzel karısı, eve getirdiği ayı misafirin karşısında akıl almaz işler yapıyordu. Tepeden tırnağa am gibi olmuştu Gül. Kocaman, alabildiğine tahrik olmuş, vıcık vıcık sulanıp şişmiş ve kayganlaşmış bir am gibi olmuştu. En azından kendini böyle hissediyordu. Öylesine tahrik olmuştu ki, neredeyse belinin gelmek üzere olduğunu farkadiyordu.

Bir taraftan da, adamın pantolonun önünü bir çadır gibi kabartmış o kocaman sikin hayali resimleri uçuşuyordu gözlerinin önünde. Taş gibi sertleşmiş, kocaman ve kıllı bir siki olmalıydı ayının. Üstelik onun için kalkmıştı.

Ohhhh ayının siki onun için kalkmıştı.

Artık adam da biraz rahatlamış gibiydi. Kocasına pek aldırmıyor, kapkara gözlerini Gül'ün kıpır kıpır bacaklarından ve ikide birde meydana çıkıp tüm güzelliğiyle görünen amından ayıramıyordu.

Sonra birden Tarık adamla konuşmaya başlamıştı. Daha doğrusu konuşmaya çalışıyordu kocası. İster istemez kocasına yönelmişti adamın dikkati. Bu arada Gül'ün gözleri de, adamın yanındaki sehpanın üstünde duran söğüş salatalık tabağının boşalmış olduğunu fark etti. Yerinden kalkıp oraya yürüdü ve boş tabağı alıp, içine yeniden salatalık koymak için mutfağa doğru yöneldi. Kalçalarının, elinde olmadan her zamankinden daha çok çalkalandığının farkındaydı. Onlardan uzaklaşırken kulağına kocasının adama söylediği son cümle takılmıştı.

"Yavv kusura bakma... Galiba biraz sarhoş oldum ben..."

Mutfağa girdiğinde buz dolabını açıp yeri bir salatalık almış, sonra da soyup doğramak için orta tezgahın yanına gitmişti. Oldukça kalın ve büyük bir salatalıktı elindeki. Birden "acaba bu ayının siki de bu kadar var mıdır..?" diye düşündü Gül ve aynı anda da amını tarifi imkansız bir ateşin bastığını hissetti. Sonra da içinden geleni yaptı ve bir eliyle tezgahın üstüne dikine dayadığı salatalığı, öbür eliyle avuçlayıp hafif hafif yukarı aşağı okşamaya başladı. Sanki büyülenmiş gibiydi.

Mutfağın kapısında bir hareket sezip gözlerini çevirdiğinde, hala sıvazlıyordu salatalığı. Bir anda adamla göz göze geldiler. Tanrım, yerinden kalkıp peşinden gelmişti adam. Gül heyecanın son derece arttığını hissediyordu. Sonra gözleri adamın önüne takıldı ve hep aklının kaldığı o çadır gibi kabarıklığı tüm haşmetiyle gördü o anda. Ayaktayken, çok daha büyük görünüyordu.

Adam yürüyüp yanından geçerek arkasına dolandığında ise heyecanı son kertesine yükselmişti artık. Bir şeyler olacağını hissediyor, ama ne olacağını bilmiyordu. Salatalığın çevresine dolanmış parmakları, yeniden yukarı aşağı hareket etmeye başlamışlardı. Arkasına bakmaya cesaret edemiyordu sanki.

Sonra birden adamın elini sırtının ortasında hissetti. Yavaşça bastırarak, vücudunun belden yukarı kısmını masaya yatırdı adam. Eli alev alev yanıyordu, son derece güçlüydü ve kararlıydı. Peşinden de eteğinin arkasını tuttuğu gibi kaldırdı.

O hayalini kurduğu sikin ateş gibi yanan kocaman başı amının dudaklarına değdiğinde ise, Gül'ün tüm vücudu sarsılmaya başladı. Aynı anda da, birden soktu adam. O kocaman sikini, tek bir harekette dibine kadar geçirmişti amına.

Gül bir anda kopmuştu. Vücudu dağla dalga sarsılıyor, kıvrılıp bükülüyor, beli geliyordu. Amı, içine giren siki sımsıkı sarmış, bir gevşeyip bir sıkışıyor ve onu adeta sağıyordu.

Sonra, birden içinde bir volkanın patladığını sandı Gül. Adamın da beli geliyordu. Durulmak bilmez salvolar halinde, ayı tohumlarını Gül'ün içine fışkırtıyordu. Bu da, daha biri bitmeden bir kere daha belinin gelmesine neden oldu Gül'ün.

Sonunda halsiz düşüp masanın üstüne yığılıp kaldı. Ama adamın onu bırakmaya nedeni yoktu. O iri kıllı elleriyle belinin iki tarafından sıksıkı tutmuş, sikini sokup çıkarmaya başlamıştı. Tanrım daha yeni getirmişti belini ama hiç bir şey yokmuşşcasına sikiyordu onu. İçi inanılmaz dolmuştu. Gerçekten de kocamandı ayının siki. Ve sokuyor, çikarıyor, sokuyordu şimdi. Kacısı yalnızca bir kaç metre ötede salonda otururken hırsla sikiyordu onu.

Kafasının içinde patlamalar oluyordu Gül'ün. Bir daha geldi beli ve hemen peşinden de bir daha. Belden yukarısı masanın üstünde kıvranıyordu. Kalçaları adamın hamleleri altında eziliyordu adeta. Çok zevk alıyordu.

Sonra homurtular çıkartarak bir kere daha fışkırttı adam içinde. Amının en dibine yine. Lav gibi yakıcı tohumları, tüm karnının içini tutuşturdu adeta. Gözleri kararıyordu Gül'ün.

Ve adam sikini çekip çıkardı içinden. Nefes nefeseydi Gül. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Yine de adamın uzanıp masanın üstünde durmakta olan kutudan kağıt peçete aldığını ve silirdiğini hisseti. Sonra da kapanın fermuarının sesini duydu.

Yürüyüp gitti sonra adam. İçeriye, tekrar kocasının yanına gidiyordu.

Doğrusu inanılmazdı. Kıllı bir ayı, hiç beklemediği bir anda bastırıp sikmişti onu. Bu gerçeği kavradığı anda, daha da tahrik olduğunu hissetmişti Gül. Tüm akşam boyu göstere göstere tahrik ettiği ayı, bir hamlede sikivermişti onu işte.

Birden elindeki salatalığı hala sımsıkı tutmakta olduğunun da farkına vardı. Doğrulup eteğini indirdi ve yorgun hareketlerle salatalığı soymaya koyuldu sonra da. Peşinden de elinde tabak, yeniden içeriye, kocasıyla ayının yanına döndü.

Tarık'la adam konuşuyorlardı yine. Daha doğrusu adam konuşuyor, kocası da, yayvan yayvan bir şeyler anlatmaya çalıyor, ama söyledikleri zon anlaşılıyordu. Adam onu görünce, Tarık'tan kopup, yine gözlerinin içine bakmaya başladı Gül'ün. Yüzünde pis bir sırıtma vardı. Ve Gül bu sırıtmanın nedenini çok iyi biliyordu. İki dakika önce sikmişti onu adam. Bunun tekrar aklına gelmesiyle o kadar çok tahrik olmuştu ki, anlamakta zorluk çekiyordu. Elindeki salatalık tabağını adımın yanındaki sehpanın üzerine korken de, birden amının yeniden bir nabız gibi atmaya başladığını ve dudaklarını iyice açtığını hissetti. Az önce içine fışkıran bellerin yavaş yavaş dışarı sızdığını ve bacaklarının içine doğru akmaya başladığının da farkındaydı. Biraz dikkat etse kocasının bunu görebileceğini biliyordu ama bu ona endişe yerine büyük bir heyecan veriyordu.

Sonra arkasını dönüp koltuğuna yürüdü ve kendini kelimenin tam anlamıyla sere serpe bir halde bırakıverdi. Bacakları iyice aralık, eteği alabildiğine sıyrılmış ve vıcık vıcık amı olduğu gibi meydandaydı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm bu olup bitenler inanılmaz gelmişti Gül'e. Hiç aklından geçmeyen bir şey gelmişti başına. En ilginci de, bunu son derece heyecan verici bulmakta olmasıydı. Heyecan verici tanımlaması bile yetmezdi hatta, durumu anlatmaya. Çünkü biraz önce sikilmiş, defalarca ve inanılmaz bir şiddetle belini getirmiş olmasına rağmen, hala inanılmaz bir şiddetle sikilmek istediğinin farkına varıyordu.

Category: Loving Wives Stories